Makale
İnce Memed’in ‘resmi’ tarihi
“...Yanakları pençe pençe kızarmıştı. DoÄŸru söylüyorum, bugün Menderes’in yüzü kızarmıştı. Ne dersiniz! Sahiden kızarmıştı. Savcı konuÅŸtu. Diyordu ki: 27 Mayıs’tan sonra Menderes’in BaÅŸbakanlıktaki odasında araÅŸtırmalar yapılırken bir kasaya gelindi. Bu kasanın üstünde 'Tarihî Vesikalar' diye yazıyordu. Bu kasa öyle, olur olmaz açılamazdı. İçinden kim bilir ne tarihî sırlar, millet hayatını ilgilendiren ne tarihî gerçekler çıkacaktı…. Heyet kuruluyor, kasa açılıyor…tam kasanın orta yerinde bir zarf var. Zarf kapalı. İşte bu zarf çok önemli zarf… Heyet üyeleri korka çekine zarfı açıyorlar ki ne görsünler. Vay anam vay. Millet hayatını ilgilendirecek tarihî vesikalar, tarihî vesikalar. Tarihi vesikalar karşısında gözleri faltaşı gibi açılıyor. Tarihi vesika ki oy anam babam oy.. Tarihi vesika ki ne kadar öÄŸünsek yeridir. Seyirciler kulak kesilmiÅŸ dinliyoruz… BaÅŸsavcı da adamı çatlatacak… Åžu tarihi vesikaları bir görsek, bir an önce görsek ya, Çatlayacağız. Vallahi çatlayacağız…İki parmağını sokup zarftan ilk vesikayı çıkarıyor. Eeh. İlk vesika epeyce önemli: Beyaz bir kadın donu. Buradakiler külot diyorlar. Daha kibarcası. Fransızcası…. Savcı donu elinde dalgalandırıp, affedersiniz, külotu, seyircilere gösteriyordu: 'Çok da küçük bir külot.'
Sahi epeyce de küçük bir külot. Bir kız çocuÄŸuna ancak gelir…Yanımdaki birisi 'bu don naylondur, giyince geniÅŸler dedi.' Belki de öyledir. Epeyce bir zaman bu tarihi vesikayı seyrettik. Menderes’in hakkı var. Külotu tarihi vesikalar kasasına koyduÄŸuna iyi etmiÅŸ. Bu millete iyilik yapmak istemiÅŸ… Menderes’in bu güzelim tarihi vesikadan dolayı böyle muteber bir yerde muhafaza ettiÄŸinden dolayı evliyalığına bir daha inandım. İkinci vesikayı çıkarıyor baÅŸsavcı Ne ola ki? Bu da bir kadın çorabı… Üçüncü tarihi vesika da önemli. Ama biz göremedik. Çok yazık, göremedik. ..Savcı diyordu ki: ‘Menderes devlet iÅŸlerinden yorulup da başını dinlemek istediÄŸi zaman, eÄŸer sevgilileri yanında yoksa bu kutunun içindekilere baka baka gönlünü eÄŸler. Bunun içinde çıplak kadın resmi vardır…’
Åžu Menderes yaman ÅŸey vesselam. BaÅŸbakanlık dediÄŸin de böyle yapılır…Bu tarihi vesikaların çıkacağı baÅŸka bir mahkemeyi bekliyoruz. O mahkemeyi iple çekiyoruz. Çok eÄŸlenceli oluyor. Sizi temine derim ki çok çok eÄŸlenceli oluyor… Menderes’in pençe pençe kızarmış yüzü vardı. Neden acaba? Menderes önüne bakıyordu, neden acaba? Menderes gülüyordu, neden acaba? Menderes çok memnundu, neden acaba?”
Uzun alıntı Yassıada Mahkemeleri’nin dünyada da alay konusu olmuÅŸ en berbat davası olan Bebek Davası’nın izleyen bir gazeteciden. Bebek Davası’nda savcı, BaÅŸbakan Menderes’in opera sanatçısı sevgilisi Ayhan Aydan’dan olan ve doÄŸum sırasında ölen bebeÄŸini öldürttüÄŸünü iddia ediyordu.
Mahkemede BaÅŸsavcının Menderes’in kasasından çıktığını iddia ettiÄŸi kadın iç çamaşırını salladığı an darbe tarihinin utanç verici anlarından biri olarak tarihteki yerini aldı.
1 Kasım 1960 günü Cumhuriyet gazetesinde çıkan Yassıada İntibaları baÅŸlıklı yazı da arÅŸivlerdeki yerini…
Yazarının gerçek ismi Kemal Sadık GöÄŸceli’ydi. Ama uzun süredir o ismini kullanmıyordu. 1954’te Cumhuriyet’te yayınladığı İnce Memed, Türkiye’de bestseller olmuÅŸ, yabancı dillere çevrilmiÅŸ, 1959’da adı ilk kez Nobel Edebiyat Ödülü için geçmiÅŸ 37 yaşındaki o ünlü yazarın adı YaÅŸar Kemal’di.
YaÅŸar Kemal, kalemini ve edebiyatını ilk günden itibaren devrim diye coÅŸkuyla selamladığı 27 Mayıs için kullanmaktan çekinmemiÅŸti.
29 Mayıs 1960 günü Cumhuriyet’e yazdığı köÅŸede darbeyi ve Hürriyet Åžehitleri’ni ÅŸöyle selamlamıştı:
“Bundan önceki baÅŸkaldırma Mustafa Kemal baÅŸkaldırmasıydı. BaÅŸarısı millete layıktı. En sonuncusu da öyle. Bu da millete layık. Mustafa Kemal’in ateÅŸi, Anadolu’nun ateÅŸi devam ediyor... Asistan ErdoÄŸan anlattı: Uzun boylu, sarışındı. Tıp Fakültesindendi. Yanımda yürüyordu. Eline bayrak vardı. Tam alnından yedi kurÅŸunu. Boylu boyunca yere serildi. Döndüm baktım hiç kımıldamadı. Elinde bayrağı vardı. Ve bayrağı arkadaÅŸları aldı. Ve yürüdük. Bu sarışın delikanlının kanından yüzyıllar geçse de haramiler korkacaklar…Bize bu güzel günü getirenlere milletçek ne kadar minnet duysak azdır…”
(Tahmin edilebileceÄŸi gibi böyle bir vurulma olayı hiç yaÅŸanmadı. 27 Mayıs sonrası askerlerin ürettiÄŸi öldürülmüÅŸ hatta kıyma makinesine atılmış yüzlerce genç propagandasının bir parçasıydı bu hikaye de. İstanbul’da 28 Nisan gösteriler sırasında Orman Fakültesi öÄŸrencisi Turan Emeksiz seken bir polis kurÅŸunuyla ölmüÅŸ, Nedim Özpolat da sevgi gösterisinde bulunmak için çıktığı bir tankın üstünde ayağı kayarak paletin arasında sıkışarak hayatını kaybetmiÅŸti. Kendini vuran bir teÄŸmen, 27 Mayıs’ı kutlamak için babasıyla sokaÄŸa çıkma yasağını ihlal edince vurulan bir çocuk ve kaza kurÅŸunuyla ölen bir askerden baÅŸka ölü bulunamamış. Hürriyet Åžehitleri ilan edilen bu 5 genç törenle Anıtkabir’e gömülmüÅŸtü)
YaÅŸar Kemal’in 27 Mayıs mesaisi bu ateÅŸli köÅŸe yazılarından ibaret kalmadı.
Cumhuriyet gazetesi için 27 Mayıs’ı yapan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyeleriyle tek tek uzun mülakatlar yaptı. Türkiye, darbeyi yapan düÅŸük rütbeli bu genç subayları YaÅŸar Kemal’in uzun övücü ve tanıtıcı giriÅŸlerinin yer aldığı o mülakatlarla tanıdı.
“İkinci Cumhuriyet’in İhtilal Meclisi Üyeleri” baÅŸlıklı seri mülakatlarda YaÅŸar Kemal, MBK üyelerine “Devrimden sonra halkımızın sizi böyle çoÅŸkunlukla karşılayacağını düÅŸünmüÅŸ müydünüz” gibi zor sorular soruyor, mülakatlara darbeci subaylarla çekilmiÅŸ samimi fotoÄŸraflar eÅŸlik ediyordu.
Röportajlardan birinde daha sonra 9 Mart 1971’deki darbe giriÅŸimde yeniden yollarının kesiÅŸeceÄŸi MBK üyesi İrfan Solmazer’le aralarında ÅŸöyle bir diyalog da geçmiÅŸti:
Kemal: Neler okursunuz bu ara?
Solmazer: Söylerim ama yazmanız ÅŸartıyla.
Kemal: Yazarım, söylerseniz yazarım. Mecbur.
Solmazer: İnce Memed.”
YaÅŸar Kemal’in 27 Mayıs’a desteÄŸi Yassıada DuruÅŸmalarını gün gün Yassıada İntibaları adı altında Cumhuriyet’e yazmasıyla devam etti.
Bir gazetecilik faaliyetinden fazlasıydı bu takip. Askerlerin yargıladığı CumhurbaÅŸkanı ve BaÅŸbakan’la dalga geçiyor, savcının bütün iddialarını savunuyor, kötücül tasvirler yapıyordu. YaÅŸar Kemal’in kiÅŸisel yazı tarihinin hiç de parlak olamayan sayfalarıydı bunlar:
“Menderes cana geliyor. İki saat konuÅŸma fırsatını bulması onu düzeltmiÅŸ. Yalnız gözleri her zamanki boÅŸ anlamsız iki sönmüÅŸ kara delik. Gene arada sırada düÅŸecek gibi oluyor, sarsak. Sesi gene aÄŸlamaklı. Köprülü’nün hatırını bile sordu iki düÅŸük.”
“Menderes’in enikonu düzelmiÅŸ. Yüzündeki o ölü sarılığı yok. Dudaklarının büzülmüÅŸ dudaklarının o kırışıklığı bile açılmış geldi bana. Adımları o kadar sarsak deÄŸil. Hani balığı sudan çıkarır sonra suya yeniden atarsın balık usul usul su yuta yuta dirilir sonra da kayar gider. Bayar gene avurtlarını kemiriyor. Bayar çok sinirli. Celal Bayar sönük bir gaz lambası gibi, yine gözlerini kısmıştı. Menderes de her zaman ki gibi dudaklarını büzmüÅŸ ayaklarının pabucuna bakıyor. YumuÅŸak yumuÅŸak nazlı nazlı yürüyordu.”
“Menderes bu parayla ayakkabı boyatmış, evine yoÄŸurt tereyaÄŸ, ıspanak, süt almış süt! Sonra kıllarının fazlalıklarını temizlemek için cımbız almış. Eli açık cömert Menderes bu parayla neler, ne hovardalıklar yapmış…”
Kemal’in öfkesinden bazen sanık yakınları, bazen 6-7 Eylül olayları için Menderes’i açıkça suçlamayan Rum Patrik Athenagoras da nasibini alıyordu.
YaÅŸar Kemal’in 27 Mayıs’a inancı ve sadakati daha sonraki yıllarda da sürdü. 1961’de yine 27 Mayıs Devrimi’ne sadakatle kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin üyesi oldu. 1967’de çıkarmaya baÅŸladığı ANT dergisinde de 27 Mayıs’ın devirdiÄŸi DP’lileri affetme giriÅŸimlerinde ÅŸiddetle karşı çıktı. Derginin baÅŸ hedefi de “gerici, halkı kandıran, Morrison Süleyman”dı. 4 Haziran 1968 tarihli ANT dergisinin kapağı Türkiye’de temel tartışmaların hiç deÄŸiÅŸmediÄŸini gösteriyor: Adalet Partisi’nin hedefi: ÇoÄŸunluk Diktası.
YaÅŸar Kemal, TİP’deki bölünmede Mehmet Ali Aybar tarafında kalsa da devrin diÄŸer entelektüelleri gibi parlamenter demokrasiye inancı zayıf bir entelektüeldi. ANT, OrtadoÄŸu’daki Sovyet yanlısı devrimlere methiyeler, Che Guevera efsaneleri, gerilla hikayeleriyle doluydu…
YaÅŸar Kemal’in ikinci darbe sınavı 9 Mart’tı. Yakın arkadaÅŸ çevresinin tamamının içinde olduÄŸu 9 Mart 1971 cuntasının ne kadar içinde olduÄŸu bilinmiyor. Zaten 9 Mart’la ilgili Türkiye’de medya ve entelektüel hayattaki sol hegemonyanın izin verdiÄŸi kadarı biliniyor.
Bilinen, YaÅŸar Kemal’in 12 Marttan sonra 9 Martçılara yönelik Balyoz operasyonlarında birkaç günlüÄŸüne gözaltına alındığı, eÅŸi Tilda Kemal’in de benzer suçlamalarla yargılandığı…
70’lerde siyasi cinayetler artınca can güvenliÄŸi için yurtdışına önce Fransa’ya ardından İsveç’e gittiÄŸi ise bir sır deÄŸil. Üçüncü darbeyle sınavı da tam buraya denk geliyor. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra solcular, saÄŸcılar yurtdışına kaçarken, YaÅŸar Kemal darbenin ardından yurtdışından Türkiye’ye döndü. Bu dönüÅŸ hâlâ tartışılıyor.
Vefatının ardından İsveç’te yaÅŸayan Kürt yazar/gazeteci Mahmut Baksi tarafından Nobel komitesine “devletin adamı, Kürt olduÄŸunu bile söylemiyor” diye ihbar edildiÄŸi ve ve Nobel almasını engellediÄŸi yazıldı.
YaÅŸar Kemal’in kendisini uzun yıllar Kürt asıllı Türk yazar olarak tanıttığı biliniyor. Sürekli sol Kemalist bir fikri dünyanın içinden konuÅŸtuÄŸu da…
O yüzden 1995’te Der Spiegel’a yazdığı Yalanlar Seferi yazısı herkesi ÅŸok etmiÅŸti. Çok sert bir Kemalizm eleÅŸtirisi ve PKK söylemine yakın bir yerden Kürt sorunu üzerine yapılmış tespitlerini okuyanlar ÅŸaşırmıştı. Åžaşıranlardan Cumhuriyet gazetesinde Ahmet Taner Kışlalı “Hangi YaÅŸar Kemal'' baÅŸlıklı sert bir yazı yazdı:
“Yıl 1992.
Life dergisi, dünyanın ünlü isimlerinden birer yazı içeren bir kitap yayımlıyor: "More Reflexions on the Meaning of Life." Her yazarın adının altında da tek satırlık bir tanımlama yer alıyor. YaÅŸar Kemal'le ilgili olanı ÅŸöyle:
"Kürt kökenli, Türkiye'nin önde gelen romancılarından."
Ve YaÅŸar Kemal, Life'ın Türkiye temsilcisi M. Ali Kışlalı'ya teÅŸekkür ederken ufak bir serzeniÅŸte bulunuyor:
- Ne gerek vardı, "Kürt kökenli" diye yazmaya?..
Yıl 1995.
Yaşar Kemal'in Der Spiegel'de şu satırları yayınlanıyor:
"Türkiye Cumhuriyeti kurulduÄŸu 29 Ekim 1923 tarihinden bu yana, kendi içindeki insanlara baskı ve vahÅŸet uygulayan bir sistem yarattı. TC, Anadolu halkları üzerinde bir tiranlık kurdu."
Yıl 1996.
YaÅŸar Kemal'e İsveç'te bir gazeteci soruyor:
- Bir Kürt yazarı olarak Türkiye'nin GüneydoÄŸu'sunda olanlardan rahatsız deÄŸil misiniz?
Cevap çok kısa ve net:
- Ben bir Kürt yazarı deÄŸilim; Kürt asıllı bir Türk yazarıyım!”
YaÅŸar Kemal, 1995’teki yazısı için DGM’de yargılandı ve mahkumiyet aldı. Daha sonra Kürt sorunu, insan hakları, düÅŸünce özgürlüÄŸü alanlarındaki mücadelelere destek verdi. Zaman zaman mahkemelere çıktı. 28 Åžubat’ta ne dediÄŸi, 27 Nisan’a ne tepki verdiÄŸi bilinmiyor.
27 Mayıs’taki pozisyonu için hiçbir zaman özeleÅŸtiri yapmadı. 27 Mayıs’ta sicili hiç parlak olmayan bir entelektüel ortamda buna ihtiyaç duymamış da olabilir.
Bir yazarı deÄŸerlendirmek için siyasi fikirleri tabii ki bir ölçü deÄŸil. YaÅŸar Kemal, ülkenin en zor zamanlarında bile hakettiÄŸi gibi büyük bir yazar olarak muamele görmüÅŸ bir isim. Öyle de hatırlanacak. Bu yazı da büyük bir yazarın kiÅŸisel politik hikayesine katkı için yazıldı sadece. Hatırlarken unutmamak için…
Not: Nazlı Hanım benim için “kibir onursuzluktan iyidir” diye yazmış. Kendisi bilmediÄŸi konularda asla konuÅŸmayan çok tecrübeli bir gazetecidir. “Onursuzluk” hakkındaki bu tespiti de mutlaka bilgilerine ve tecrübelerine dayanmaktadır…
Henüz yorum yapılmamış.